DOLAR 36,0170 % 0.09
EURO 37,1321 % 0.11
STERLIN 44,7142 % 0.15
FRANG 39,4707 % 0.06
ALTIN 3.259,58 % 0,05
BITCOIN 99.192,61 5.716

Hak Odaklı Haberciliğe Hayvan Haklarının Medyada Sunumu Açısından Bakmak: “Sokak Hayvanları Hedef mi Gösteriliyor?”

Yayınlanma Tarihi : Google News
Hak Odaklı Haberciliğe Hayvan Haklarının Medyada Sunumu Açısından Bakmak: “Sokak Hayvanları Hedef mi Gösteriliyor?”

Sokak Hayvanlarına yönelik iddialar ve bilinçli kutuplaştırmalar artarken, Bağımsız Akademisyen Dr. İsmail Sarp Aykurt, Gazete Duvar’dan Meral Candan, Mezopotamya Ajansı muhabiri Hamdullah Yağız Kesen ve Adana Barosu Hayvan Hakları Komisyonu eski Başkanı Avukat Özge Buğa ile gündemi konuştuk. Uzmanlar, sokak hayvanlarının hedef gösterilmesinde medyanın rolü, haberlerin yayınlanırken dikkat edilmesi gereken etik ilkeler, sokak hayvanlarına yönelik nefret algısının nedenleri, sorunları ve çözümleri üzerine değerlendirmede bulundular.

Çukurova Bülten Haber Merkezi – Olcay Aytürk

 Hayvan hakları konusunda  medyanın boşluklar bıraktığını ve konuya ilişkin yeterli önemin verilmediğini dile getiren Bağımsız Akademisyen Dr. İsmail Sarp Aykurt, “Hatta aksine canlıları hedef gösteren yeni bir tarzın da ortaya çıktığına tanıklık ediyoruz. Bu durum, toplumdaki çürümenin medyadaki izdüşümüdür. Hayvanların ‘başıboş’ bir şekilde bırakılması, onların çaresizce kaderlerine terk edilmesi veya toplumdaki hayvan sevgisi ya da daha farklı bir ifadesiyle canlıların yaşam haklarına olan saygıları erozyona uğramış durumda. Bu insan için de öyle ve doğal olarak hayvanlar için de” dedi.

İnsan ile hayvana şiddet uygulanmasının çirkinliği arasında en küçük bir fark olmadığını vurgulayan Aykurt, “Medya ise bunu haberleştirirken daha titiz davranmalı. Bu konuda gelişmemiz gerekiyor. hayvan hakları haberciliği diye adlandırırsam bunu,  gelişme kaydetmeye hepimizin ihtiyacı var bu konuda. Medyanın, manipüle edilmeye ucu açık bir şekilde verdiği haberlerle kimi zaman bir düşmanlaştırma propagandası yaptığı da seçilebiliyor. Bu, oldukça tehlikeli ve hayvanlar da bundan nasibini alıyor. Bizim bu soruna toplumsal bir çözüm bulmamız gerekiyor. Hukuki açıdansa, ülkede  canlılara yönelik şiddete karşı, caydırıcı bir cezalandırma sisteminin olmayışı da bu tür hareketlerde bulunanların ekmeğine yağ sürüyor” sözlerine yer verdi.

 Ana akım medya grubunda hayvan haklarına dönük sorumluluğun ihmal edildiğini belirten Dr. Aykurt, “Bahsettiğim gibi haberin verilme şeklinde, yani ideolojik ağırlığında farklı örüntüler öne çıkartılıyor. Bu nedenle ben kişisel olarak da ana akım olarak gördüğümüz medyadan hayvan hakları savunuculuğu yapmasını beklememek gerektiği kanısındayım. Hayvanlar ya da canlılar, sadece insanın ihtiyaçlarına dönük bir obje olarak düşünüldüğünde, sömürgeleştirilen bir meta halini alıyor. Bu da hayvanların sadece kullanılabilir değil, aynı zamanda “öldürülebilir” olduğuna dönük bir yanlış bilinci de beraberinde getiriyor. Bu da medyada bir türcülüğü de teşvik ediyor. Gazetecilikte en temel ve en kritik ideolojik başlıklardan birisi olan haber yazımında, kullanılan dil hayvan sömürüsünü destekleyen şekilde kullanılıyor” dedi.

Hayvan Haklarına dikkat eden habercilik örgütlenmeli ve bunun için mücadele verilmeli

Alternatif medyanın da bu konuda zayıf olduğunu söyleyen Aykurt, “İnsan hakları konusunda duyarlılık içerisinde olanların, hayvan hakları söz konusu olunca aynı duyarlılığı sergilediğini söyleyebiliyor muyuz? Ben buna emin değilim. Bu yalnızca dil kullanımı olarak da açıklanamaz. Çünkü bu bütünlüklü bir süreç. İnsan haklarını savunanlar ya da hayvan hakları için çözüm arayanlar sahada buluşmalıdır. Bu birbirini iten, yadsıyan değil, birbirini içeren mücadele başlıkları. Mücadele edilmeden bir hassasiyet oluşturmak hem zor hem de sınırlı ve tekil örnekler yaratıyor. Bunların organik bağlamı oldukça değerli. Bu açıdan alternatif medyaya düşen görev, bu tarz bir haberciliği örgütlemenin yollarını bulmak ve bunun için mücadele vermek. Bazı açılardan geride olduğumuzu ifade edebiliriz” açıklamasında bulundu.

Habercilikte, Hayvan Hakları söz konusu olduğunda özenle hareket etmek gerektiğini belirten Aykurt, “Alışılagelmiş kalıplardan uzak durmak başta zor gelse de bunun reddedilmesi önemli. Medya eğer hala ve yaygın bir örnek olarak, katledilen hayvanlara ‘telef oldu, itlaf edildi’ diyor ve önemsizleştiriyorsa, biz de bu medya dilini deşifre etmek ve bu dili mahkum etmek gibi bir çabaya girişmeliyiz demektir. Bu konuda yeni bir literatür oluşturmalıyız. Orman yangınlarında can kaybını sadece insan ile eşitlemek, bitkilerin ve hayvanların yaşam alanını hiçe saymak, hayvanları bir ”leş” olarak değerlendirmek ve öldürülmelerini doğallaştırmak vb. birçok örnek medyanın genel diline pelesenk olmuş durumda. İşi en başından başlatmak gerekli bence” sözlerine yer verdi.

Sarp Aykurt, Sokak hayvanlarının, bazı yayın organlarınca terörist olarak nitelendirmesine tepkisini şu sözlerle dile getirdi:

“Bunlar, ağır ithamlar ve günümüz siyasi diline de nüfuz etmiş durumda. O nedenle bu sözcüğün sürekli kullanımı ve ayırt edilmeksizin her yerde bu sözcükle karşılaşma hali artık normalleşti. Aşılamayan toplumsal çürümenin varacağı noktalardan biri, geleneksel kara propaganda yöntemleriyle yeni düşmanların yaratılması ve aslında sorumlu olması gereken erklerin, bu sorumluluklarından kaçmanın yeni yollarını arıyor olmasıdır. Eğer medya, hayvanlar için de gerçek manada bu “terörist” kelimesi kullanılıyorsa onu bir “medya” olarak kabul etmemek gerekir diye düşünüyorum. Bu egemen ve saldırgan söylemin insandan, bitki ve hayvanlara kadar her canlı için yasaklanması hedeflenmeli.”

 “Sadece insanlara kalmış bir dünya, cehennemin kendisi olurdu”

 Görüşlerine başvurduğumuz Gazete Duvar’dan Meral Candan, “Bazen sokak köpeği  bir vatandaşı ısırdı gibi haberlere rastlıyoruz. Bunun bir haber değeri elbette var, bu bir tehlikedir çünkü, birinin yaralanmasıyla maalesef karşılaşıyoruz, ölümüne neden olabiliyor.  Bu bir haber değeri taşıyor ama özellikle son dönemdeki daha çok  sosyal medyada pompalanan bazı videolar var. Bunun çoğalmasının  nedeninin rıza üretme çabası olduğunu ve burada da medyadan buna aracılık etmesini istendiğini düşünüyorum. Bilinçli bir biçimde sokak hayvanlarının agresif olduğu, şiddete eğimli olduğu insanlara saldırdığı haberleri yapılıyor. Böyle gerçeklikler var ama  sanki olduğundan daha fazlaymış gibi pompalanan durumlar söz konusu. Yetkililer,  sokak hayvanı mevzusunu masaya yatırdıklarını ve Avrupa Amerika modellerini incelediklerini kendileri söyledi. Oradaki mevzu sokak hayvanlarının sokaklardan toplatılması ve barınaklara tıkılması üzerine, ormanlık arazilere barınaklar inşa edilmesi gibi pilot bölgeler uygulanması gibi şeyler söz konusu” sözlerine yer verdi.

Medyanın gücünün çok yüksek olduğunu vurgulayan Candan, “Geleneksel medya araçlarının dışında sosyal medya araçları var sokak hayvanlarına yönelik şiddetin ya da istismarın dile getirilmesine yönelik ve tepki oluşmasına yönelik gücünün de farkındayız. Son dönemlerde yaşadığımız hayvana yönelik şiddet vakasında, sosyal medyanın dile getirme biçimi ve onunla birlikte adli makamların hareket etmesine yönelik çok fazla örnek var. Medya, hem hayvan haklarını dile getirmekle ilgili, hayvanlarla ilgili hassasiyeti dile getirmekle ilgili hem de hayvanları hedef göstermekle ilgili çift taraflı rol üstlenmiş durumda. Olumsuz algı çok hızlı yayılıyor ama olumlu algı da bir o kadar hızlı yayılıyor” dedi.

Alternatif medyanın rolünün hak temelli çalışma yapmak olduğunu söyleyen Candan, “Sokak hayvanlarının da bir can olduğunu, doğuştan gelen yaşam hakkı olduğunu ve o yaşam hakkının insanlar ya da devlet  mekanizması bağlamında korunmasına dair bir bilinç olması gerekiyor.  Medyaya düşen rol de medyanın gücünün çok yüksek olduğunu bilmesi bunu hak temelli ele alması, insan hakkı gibi hak temelli bir mücadele olarak ele alınmasıdır. Hak temelli ele alındığı andan itibaren olumsuz etkiler azalacaktır. Bakış açımızı bu yönde değiştirmemiz lazım. Hayvanlar nevzinde  insanlar tarafından yeniden ve yeniden doğanın ve yaşam alanlarının dizayn edildiğini insanların burada negatif yöndeki rolünü kabul edip onları korumak bize düşer” dedi.

İktidarın sokaktaki hayvanların toplatılmasına yönelik fikirlerini paylaşan bazı yayın organları olduğunu söyleyen Candan, “ O yayın organları hayvanlarla ilgili haberleri verirken maalesef ‘vahşet, başıboş köpek sorunu, sokak köpeği sorunu’ gibi sürekli bir sorun ve adli vakayla eşleştirerek, olumsuz kavram ve sıfatlarla eşleştirerek veriyor. Türkiye’deki bilgi kirliliği  bildiğimiz bir şey toplumu ve kamuoyunu manipüle etmeye yönelik algılarıyla oynamaya yönelik şeyler. Hak temelli algıyı yeniden yeniden oluşturarak yeniden düşünerek sıyrılabiliriz bu durumdan. Köpek saldırısına uğradığına dair genç bir çocuk video görüntüleri yayınlamıştı ve görüntüde köpekler çocuğu kovalıyor ve saldırıyor. Daha sonra başka bir sosyal medya kullanıcısı görüntüyü analiz edip aslında sokak hayvanlarının video çekimi öncesi sopayla kışkırtıldığına dair kanıtlar buldu. Köpeklerin genci kovaladığı gerçekti ama neden kovaladığına dair soru işareti taşımamız lazım. Türkiye  gibi bir yerdeyiz her zaman hayvan karşıtı olmaya, sokak hayvanlarına karşı hareket oluşturmaya eğilimi yüksek bu yüzden her zaman şüphe ve soru işaretiyle bakmamız gerekiyor” sözlerine yer verdi.

Sokak hayvanlarıyla ilgili doğru bilgilendirici haber yapıldığında  bunun kamuoyunda bir karşılığı olduğunu söyleyen Candan, şu sözlere yer verdi:

“O yüzden biz her zaman bunun sorumluluğuyla hareket etmeliyiz. Kötü haberin de bir karşılığı var, çok hızlı yayıldığını ve kötü haberleri, kötü niyetli ya da karşıt olma eğilimi olan insanları da beslediğini unutmamalıyız. Doğru haberler de kar tanesi gibi bir araya gelip çığ etkisi yaratıyorlar. Sokak hayvanlarıyla beraber yaşadığımızı dolayısıyla onların insana, insan varlığına muhtaç olduğunu , onların yaşam koşullarını düşünmek ve sunmakla ilgili sorumluluk sahibi olduğumuzu sürekli ve sürekli hatırlatmak gerekiyor. Ben şu an barınaktan 5 ay önce sahiplendiğim kör, engelli travmatik bir köpeğim ve bir tane de kedim var. Barınaklardaki yaşam koşullarının korkunçluğunu şu an sahiplendiğim köpeğin travmasıyla 5 aydır yaşıyorum. Benim hayatımı öyle etkiledi ki. Bununla ilgili sorumlu olduğumuzu bilmek lazım ve bu sorumluluklardan kaçmamalıyız. Onlar dünyada varlar biz de bu dünyada varız birlikte yaşam koşullarını oluşturmak zorundayız. Onlar bizim bakımımıza muhtaç olduğu kadar biz de onların varlığına muhtacız onların güzelliğine saf duygularına muhtacız. Çünkü biz kendi hayatlarımızda saf duygulardan azade yaşıyoruz, bunları onlarda bulabiliyoruz. Onlardan öğrenecek çok şeyimiz var. O yüzden kedisiz köpeksiz kuşsuz böceksiz bir dünya, sadece insanlara kalmış bir dünya cehennemin kendisi olurdu. Dünyada eğer, insan cehennemi bulmak istiyorsa bunlardan azade bir yaşam kursun.”

“Ana akım medya, sokak hayvanlarına yönelik nefreti ve önyargıları körükleyen bir dil kullanmakta”

Son yıllarda hayvanlara yönelik şiddetin artmasının ve sokak hayvanları hakkındaki iddiaların çoğalmasının toplumda büyük bir endişe kaynağı haline geldiğini söyleyen Mezopotamya Ajansı muhabiri Hamdullah Yağız Kesen, “Bu artışta medyanın rolü göz ardı edilemez. Ana akım medya, sokak hayvanlarına yönelik nefreti ve önyargıları körükleyen bir dil kullanmakta ve bu durum şiddetin normalleşmesine yol açmaktadır. Özellikle ‘başı boş’ sokak hayvanlarının insanlara saldırıp yaralanmalarına hatta ölümlerine yol açması nedeniyle şiddet olayları gün ve gün artıyor. Yerel ve merkezi yönetimlerin sokak hayvanlarını kaderlerine terk etmesini bunun bir sonucudur” dedi.

Ana akım medyanın dil kullanımını eleştiren Kesen, “Ana akım medyada sokak hayvanları genellikle “tehlikeli”, “pis” ve “istenmeyen” olarak tasvir edilmektedir. Bu tür bir dil kullanımı, hayvanlara karşı nefret ve önyargıların oluşmasına ve şiddetin meşrulaştırılmasına zemin hazırlamaktadır. Örnek verecek olursak; sokak hayvanlarının insanlara saldırdığına dair haberler abartılı bir şekilde sunulmakta ve bu tür olaylar genelleme yapılarak tüm sokak hayvanlarına karşı bir önyargı oluşturulmaktadır. Ayrıca, sokak hayvanlarının “insan yaşamına tehdit” oluşturduğu gibi yanlış bilgiler yayılmakta ve bu da hayvanlara karşı öfke ve nefretin artmasına neden olmaktadır.  Bu medya grupları toplumda şiddet olaylarını artırmak istemektedir” sözlerine yer verdi.

Hayvan haklarını önemseyen medya kuruluşlarına ciddi görevler düştüğünü vurgulayan Kesen, “İnsanın olduğu gibi bir canlının da bu  dünyada yaşam hakkı vardır. bu hakkın ihlal edilmemesi için basın mensuplarına önemli görevler düşmektedir. Basın mensupları hayvan haklarını savunan ve şiddete karşı çıkan bir dil kullanmalıdır. Sokak hayvanlarıyla ilgili haberler objektif ve gerçekçi bir şekilde sunulmalı, hayvanlara karşı önyargı ve nefret içeren dil kullanımı reddedilmelidir. Alternatif medya, hayvan hakları savunucularına ve sivil toplum kuruluşlarına yer vererek farkındalık yaratmaya ve şiddeti engellemeye katkıda bulunabilir” dedi.

Sokak hayvanlarıyla ilgili haberlerin doğru ve objektif bir şekilde sunulması için dikkat edilmesi gereken noktalar olduğunu belirten Kesen, “Haberler, sokak hayvanlarının yaşam koşullarını ve karşılaştıkları zorlukları objektif bir şekilde yansıtmalıdır. Sokak hayvanları tarafından gerçekleşen  şiddet olayları abartılı veya sansasyonel bir şekilde sunulmamalıdır. Hayvanlara karşı önyargı ve nefret içeren dil kullanımı reddedilmelidir. Hayvan hakları savunucularına ve sivil toplum kuruluşlarına yer verilerek farklı bakış açıları sunulmalıdır. Sokak hayvanlarının refahı için yapılabilecek çözümler ve alınması gereken önlemler tartışılmalıdır. Medya, toplumda önemli bir rol oynamaktadır ve bu gücü hayvan haklarını korumak ve şiddeti engellemek için kullanmalıdır. Doğru ve objektif habercilik yaparak, hayvanlara karşı önyargı ve nefretin önüne geçebilecek ve daha şefkatli bir toplum inşa etmeye katkıda bulunabilecektir” sözlerine yer verdi.

 “Hayvanların ömür boyu barınakta yaşamalarının kanunen de doğaları gereği de mümkün olmadığına yönelik yayınlar yapılabilir”

Öncelikle ‘başıboş köpek sorunu’ gibi  gerçekçi olmayan kirli söylemlerin doğru olmadığını vurgulayan  Adana Barosu Hayvan Hakları Komisyonu eski Başkanı Av. Özge Buğa, “ Haberlerde, hayvanları bin yıllar önce evcilleştirdiğimiz için onlarla ilgilenmemiz gerektiği ve bir arada sevgiyle yaşamamızın doğal olduğu anlatılmalı. İslam dininde de hayvanların bize ihtiyaçları olduğuna yönelik açıklamalar olduğu ve bunların da medyada dile getirilmesinin  toplumumuzda etkili olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Sokakta yaşamlarını sürdüren hayvanların medya organlarında sunulurken medya emekçilerine önemli görevler düştüğünü belirten Av. Buğa, “Haberlerde, hayvan sevgisinin iyileştirici etkilerinin neler olduğu anlatılmalı ve  hayvanların ömür boyu barınakta yaşamalarının kanunen de doğaları gereği de mümkün olmadığına yönelik yayınlar yapılabilir” sözlerine yer verdi.

5199 Sayılı Yasa kapsamında literatürde barınak diye bir tabir bulunmadığını söyleyen Buğa, “Yasada geçici hayvan bakım evi var.  Geçici hayvan bakım evlerine sahipsiz veya güçten düşmüş  hayvanlar alınıyor. Onlar iyileştiriliyor, kısırlaştırılıyor, aşılanıyor ve alındıkları yere geri bırakılıyor.  Yasal olarak hayvanların sonsuza dek barınakta kalması gibi bir durum söz konusu değil. Böyle bir şey mümkün olamaz; çünkü bu hayvanları bin yıllar öncesinden evcilleştirdik  kedi ve köpekleri ve artık onlarda bizim gibi sosyal canlılar ve biz onlarla bir arada yaşamak durumundayız. Bunun için de hepimize düşen görevleri yerine getirmemiz gerekiyor. Toplum olarak duyarlı olmalıyız. Belediyelerin zaten görevleri yasada yazılmış. Ayrıca  hayvan ticaretine kesinlikle  karşıyız. Hayvanlar bir mal gibi alınıp satılamaz” açıklamalarında bulundu.