
Türkiye’de spor dallarından biri olan futbolun kapitalist sistemde yansımasını, sahalardaki şiddet unsurunu, hakemlerin konumunu Spor muhabiri ve akademisyen Dr. İsmail Sarp Aykurt ve hakem Nurettin Dehmen ile değerledirdik.
Çukurova Bülten Haber Merkezi – Melek Çelik
Türk futbolu, sadece bir spor dalı olmanın yanı sıra toplumsal bir sorun haline geldi. Sahalardaki mücadele ve şiddet sınıfsal çelişkilerden, ekonomik eşitsizliklerden ve kültürel kutuplaşmalardan bağımsız düşünülemiyor.
Spor muhabiri ve akademisyen Dr. İsmail Sarp Aykurt, Türkiye’de sporun metalaşmasından hakem kararlarına, futbolun toplum üzerindeki etkisinden şeffaflık sorunlarına kadar geniş bir perspektifle Çukurova Bülten’e konuştu.
Dr. İsmail Sarp Aykurt, futbolun kapitalist sistem içinde metalaşarak bir kâr aracına dönüştüğünü ve bu dönüşümün sporun özüne zarar verdiğini belirterek,
“Aslında bu tamamen bir yöntemsel tercihti. Sporun alternatif bir anlatısının varlığı bence oldukça açık. Örneğin, toplumcu bir düzende spor yaklaşımı kamusal ve eşitlikçi bir düzlemde gerçekleşirken, kapitalist sistemde sporun endüstriyel boyutları devreye girmektedir. Kapitalist spor anlayışı, sporun ve sporcunun metalaşmasını beraberinde getiriyor. Bu da sporun ve spor yapan insanın tanımını değiştiriyor. Bence spor, yalnızca fiziksel ya da morfolojik bir aktivite ya da sadece izlenen ya da yapılan bir şey olmaktan çok daha fazlasıdır. Spor, bir toplumun aynasıdır; siyasi ve sınıfsal kökenleri vardır. Toplumun yapısına göre biçimlenir ve farklı şekillerde tezahür eder. Özetle, spor, toplumun iç yapısını bize yansıtan, diyalektik bir sürecin önemli bir fenomenidir. Bunları göz ardı ederek spordan bahsedilemez.’’ dedi.
‘’Spordaki olağanüstü eşitsizliği yaratan ve körükleyen kapitalist hegemonyadır’’
Türk futbolunun ve genel olarak sporun, yalnızca fiziksel bir etkinlik olmaktan çıkarak sermaye gruplarının etkisi altında bir endüstri haline gelmesi, beraberinde ciddi sorunlar getiriyor.
Dr. İsmail Sarp Aykurt, konuya dair görüşlerini şöyle dile getirdi:
“Sermaye olarak tarif edilen birçok yapı sporun içerisinde. Türkiye’de şu an bir yapı konusu konuşuluyor. Ancak kimse sermaye grup ve yapılarının spor üzerindeki etkilerinden, kulüplerdeki basıncından, yönetici kliklerdeki temsilcilerinden bahsetmiyor. Şiddetin de temelinde sermaye rejiminin yarattığı bu spor atmosferinde oluşturulan düşmanlıklar ve yine bir endüstriye dönüşen rekabet var. Spor alanında hiçbir şey eşit değil. Harcamalar, olanaklar, yaklaşımlar ya da hedefler… Bunun kaynağı spordaki olağanüstü eşitsizliği yaratan ve körükleyen kapitalist hegemonyadır. Bunun ideolojik kaynakları ve sonuçları da var elbette. Bir diğer nokta da sponsorluklar. Müthiş bir gelir paylaşımı, para aktarımı, sponsorluk rekabetleri ve yarışları söz konusu. Yaygın bir eğilim olarak artık sponsorluklar da sporun paydaşları ve aktörleri arasında. Bunlar da çürütücü etkenler. Çünkü temel hedef sadece sportif başarı ve finansal güç kazanma arzusu. Bu hırs, sporun temel dinamiklerini yaralar ve sporun dayanışma, eşitlik ve halkçı kökenlerine zarar verir. Çürümeden bahsetmek ne kelime, ölmüş olduğunu bildiğimiz bir cesetle koyun koyuna yatar haldeyiz.’’
Tribünlerde Dayanışma Yerine Düşmanlık
Türk futbolunun en önemli sorunlarından biri, tribünlerdeki şiddet olayları ve bu olayların yarattığı güvensizlik ortamı. Özellikle amatör maçlarda bile görülen kontrolsüz davranışlar, tribün kültürünün nasıl bir yozlaşma içinde olduğunu gözler önüne seriyor.
Amatör maçlarda bile yaşanan olumsuzluğa değinen Aykurt,
“Polis tribünlere söz geçiremiyor, sahaya atılan maytaplar kontrol edilemiyor. Hatta bir gözlemcinin ayağına isabet eden maytap, şiddetin ulaştığı noktayı açıkça gösteriyor. Ancak burada bir tribün kültüründen söz etmek mümkün değil. Bu şiddet iklimi, düşmanlaştırma politikalarının bir sonucudur. Maalesef, bu durum medyanın ve kulüp yöneticilerinin işine de geliyor. Tribünlerde şiddet olaylarının yalnızca bireysel bir sorun olmadığını, aksine ideolojik bir zemine oturduğunu belirtiyor. Tribünlerde yaşanan bu durum, aslında sporun kültürel değerlerinin nasıl deforme olduğunu gözler önüne seriyor. Burada bir ‘kültür’ var demek, kelimenin tarihsel anlamına hakaret olur” dedi.
Türkiye’de hakem kararlarının sürekli tartışma konusu olduğunu ifade ederken Dr. Aykurt, bu durumun adalet algısını derinden sarstığını belirtti. Aykurt, sözlerine şöyle devam etti;
“Hakem kararları tartışılıyor ancak bence hakem kararlarını tartışanları da başta tartışmak gerekli. Çünkü sorunun kaynağı orada. Adalet, eşitlik olmadan kurulabilir bir şey değil. Bu, zahiri bir algının doğmasına kapı aralıyor. Hiçbir şeyin eşit olmadığı bir ortamda adaleti kim, nasıl sağlayabilir ki? Ben sınırın çoktan aşıldığını düşünüyorum. Bir girdabın içerisinde debelenen bir Türkiye futbol iklimi görüyorum. Manuel ya da otomatik veyahut yapay zeka hatta yabancı hakem bu tartışmaları bitirmeyecektir. Öyle yara bandıyla da bu iş çözülmez. Her maç hakemler başta olmak üzere hedef tahtasına isim ya da suçlu arayan bir mantaliteden nasıl medet umulabilir? Yine ikna olmayan, dijital kararları beğenmeyen, karşısındakine kulp takan kişiler olacaktık. Bunları da maalesef ki biz yarattık. ‘’
‘’Dayanışma için eşitlik şart’’
Aykurt, futbolun mevcut düzeninde bireylerin ve grupların ortak bir amaç uğruna bir araya gelmekte zorlandığını vurgulayarak şunları söyledi:
‘’Eşitlik ve dayanışma ancak eşit bir toplumsal düzenle mümkün olabilir. Tuhaf ve imkansız hayallere kapılmamalıyız. Oyuncular, hakemler ve taraftarlar arasında örgütlü yapılar oluşturmalıyız. Dayanışma öncelikle buradan başlamalı. Biz kendimiz bir araya gelmekte bile yeterince yetkin değiliz. Maalesef, kavga etmek daha kolay geliyor. Ancak, yeniden inşa süreciyle yol alabiliriz. Evet, bu kolay bir yol değil, ama çözümün temeli burada yatıyor.’’
‘’Güvenilirlik ve güven ülkemizde olmayan iki olgu halinde’’
Türkiye’de hakemlerin üzerindeki psikolojik baskı, yalnızca profesyonel liglerde değil, amatör maçlarda bile kendini gösteriyor. Tribünlerden gelen tepkiler, sahadaki oyuncuların itirazları ve spor kamuoyundaki yoğun eleştiriler, hakemlerin kararlarını etkileyen en önemli faktörlerden biri.
Aykurt, Türkiye’de hakemlerin ne korundukları bir güven ortamı ne de güven duyabilecekleri kurumlar bulunduğunu belirterek,
“Güvenilirlik ve güven ülkemizde olmayan iki olgu halinde. Bu nedenle hakemlerin de ne korunduklarına ilişkin bir güveni kaldı ne de güven duyacakları kurumlar var. Elbette ki, hakemler de insan ve kaygılara sahipler. Böyle bir toplumsal mobbing ortamında hangi kararı verirsen ver yaftalanırsınız. Hakemler bu nedenle zor bir yük altında. Onların yükünü hafifletmek topyekün bir mücadele ile mümkün. Çünkü herkes her konuda “uzman” ya da herkes kendisini “sorumlu” hissediyor. Bu duygunun üretilmesini de durduran bir mekanizma şart. Bu kadar şeyi dedikten sonra da ortada çözülmesi ve içinden çıkılması zor bir denklemin olduğunu yeniden belirtmem gerekiyor.” sözlerine yer verdi.
Rant ve siyasetle zayıflayan bir değer
Geçmişte 1. Lig’de hakemlik yapmış ve yıllarca gözlemcilik görevlerinde bulunmuş Nurettin Dehmen ise,
“Bir zamanlar derbilerde yan yana oturan farklı takım taraftarlarını görmek mümkündü. 1980’li ve 90’lı yıllarda hakemlik yaptığım dönemlerde bu böyleydi. Ancak zamanla futbolun içine ekonomi ve siyaset girdi. Şimdi ise tribünlerde yüzde yüz tek tarafın taraftarını görüyoruz. Bu dönüşüm, futbolun birleştirici özelliğini büyük ölçüde kaybetmesine neden oldu.” dedi.
Hakemler Sistemin Neresinde?
Hakemlerin sadece sahadaki performansları ile değil, eğitimleriyle de yetersiz bırakıldığını belirterek, hakem yetiştirme süreçlerinde önemli hatalar yapıldığını söyleyen Dehmen,
“Futbol Federasyonu yönetim kurullarında, hakemlerin temsil edilmemesi çok büyük bir eksiklik. Hakemler sahada yalnızca isim olarak var. Ancak işin yönetimsel kısmında hiç yer alamıyorlar. Merkez Hakem Kurulu’nu (MHK) atayan kişiler genellikle kulüp yöneticileri oluyor. Futbol Federasyonu yönetim kurulu içinde futbolun paydaşlarından olan hakem veya gözlemci yıllardır yok. Hakemlerin kendi haklarını savunabilecekleri bir sendika veya daha güçlü bir örgütlenme şart. Eskiden hakem olabilmek için bir meslek sahibi olmak gerekiyordu. Toplumda saygı gören bireylerdi. Ancak bugün tahsil şartı bile aranmadan kurslara başvurulabiliyor. Eğitime verilen bu yetersiz ilgi, hakemlikteki kaliteyi de düşürüyor. Bu şartlarda yetişen hakemlerden yüksek performans beklemek mümkün değil.” sözlerini dile getirdi.
“Hakem Eğitiminde Ciddi Eksikler Var”
Türk futbolunda hakemlerin eğitimi ve gelişimi de önemli tartışma başlıklarından biri. Eski hakem ve gözlemci Nurettin Dehmen, mevcut hakem eğitim süreçlerinin yetersizliğine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Kendi kanaatimce, ben hakem eğitimcisiyim ve iyi bir eğitimciyim. Ancak hakemlerin çok iyi eğitim aldıklarına inanmıyorum. Yıllardır yalnızca seminerlerle, yorumlarla eğitiliyorlar. Hakemlerin mutlaka psikolojik destek almaları gerekiyor ve bu destek yalnızca sahadaki yönetimle sınırlı olmamalı; ailesel ve mesleki yaşamlarını da kapsamalı. Ancak şu an toplum ve yöneticiler, hakemlerin desteğini yalnızca maç ücretlerindeki artışla ilişkilendiriyor.”
Dehmen, özellikle amatör liglerde hakemlerin karşılaştığı zorluklara da değinerek “Bugün amatör liglerde hakemler yol parasına maç yönetiyor. Üst düzey hakemler amatör maçlara gitmiyor, sadece genç çocuklar bu işi yapıyor. En büyük sorunlardan biri bu. Eğitim ve destek konusunda ciddi adımlar atılmadıkça, Türk futbolunda hakemlerin gelişmesi mümkün olmayacak” dedi.
“Hakemler Baskı Altında Karar Veriyor”
Türk futbolundaki hakemlerin zorlu koşullarda görev yaptığını belirterek karar süreçlerini etkileyen en önemli faktörlerden birinin tribün baskısı ve tribün şiddeti olduğunu vurgulayan Dehmen, sözlerine şöyle devam etti;
“Hakemlerin kararlarını etkileyen birçok faktör var ve bunlardan biri de tribün baskısı ile tribün şiddetidir. Eğer bir hakem kendini çok iyi eğitmiş, gerekli psikolojik desteği almış ve yol haritasını çizmişse bu tür problemlerden etkilenmemesi gerekir. Ancak bu unsurlardan herhangi birinin eksik olduğu durumda, hakem de insandır ve doğal olarak bu baskıdan olumsuz etkilenir.
Eskiden ‘taban birlikleri’ diye bir kavram vardı. Hakemler, teknik direktörler, futbolcular ve yöneticiler, futbolun tüm unsurları bir araya gelir, dayanışma içinde olurlardı. Şimdi ise yönetici hakemi gördüğünde ya da hakem yöneticiyi gördüğünde kaçacak delik arıyor. Aynı şekilde bir basın mensubu hakemi gördüğünde ona rahatça yaklaşabilmeli, sorularını sorabilmeli. Ancak mevcut sistemde bu bağlar zayıflamış durumda.”
Eski hakem Nurettin Dehmen, futboldaki endüstriyelleşmenin hakemler üzerindeki etkisine değinerek “Futboldaki endüstriyelleşmenin bir bölümü hakemi de ilgilendiriyor. Bir hakem, bir müsabaka yönetti diyelim ki o maçtan 5 bin Euro kadar bir ücret alacak. Bir sonraki maçı yönetme arzusu ve duygusu içerisine girer ve bu durum maç yönetimini etkiler” sözlerine yer verdi.
‘’Var sistemi tartışmalara yol açıyor’’
Teknolojinin futbola etkisi de tartışmanın bir diğer önemli boyutu olduğunu vurgulayan Dehmen, bu sistemin hakemlik performansını da etkilediğini, “VAR sistemi, Türk hakemliğini zora soktu. Karar vermek için 2-3 saniye yeterliyken VAR’da 6-7 dakika bir pozisyon izleniyor. Bu kadar uzun süren karar süreçleri, hakemlerin üzerindeki baskıyı artırıyor ve onların otoritesini zayıflatıyor” sözleriyle dile getirdi.
Çözüm Nerede?
Futbolun yeniden birleştirici ve eşitlikçi bir yapıya kavuşması için sistemin köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini vurgulayan Dehmen, sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
“Futbolda dayanışma ve eşitlik için ancak Hakemlerin, futbolcuların, yöneticilerin ve taraftarların örgütlü yapılar içinde birbirleriyle sağlıklı bir iletişim kurması şart. Kulüpler, altyapıdan oyuncularını hakem kurslarına yönlendirmeli. Böylece futbolcular, sahada yalnızca oyuncu olarak değil, hakem olarak da oyun kurallarını öğrenebilir ve futbolun farklı bir boyutunu deneyimleyebilir.”