Doğrudan kanser hücrelerine karşı etkili olan bir aşı henüz mevut değil. Ancak belirli kanser türlerinin gelişmesine yol açabilecek enfeksiyonlara karşı aşılanmak mümkün. Tıpkı papilloma virüslerinin (HPV) tetiklediği rahim ağzı kanserinin önlenmesi amacıyla yapılan aşılama gibi.
Bu kanser türüne karşı önleyici aşılar, 2000’li yılların başından beri mevcut. Yüksek riskli papilloma virüsü enfeksiyonu aslında doğrudan kansere neden olmaz. Ancak virüs, mukoza zarı hücrelerine kalıcı olarak yerleşir ve orada kanser öncesi aşamalarını tetiklerse, rahim ağzı kanserine yol açabilir.
T24’ün haberine göre; Bir başka önleyici aşı da hepatit B virüslerine ve dolayısıyla kronik hepatit B durumunda gelişebilen karaciğer tümörlerine karşı yapılan aşılar. Alman Kanser Araştırmaları Merkezi bünyesindeki Kanser Bilgi Servisi’ne göre, sanayileşmiş ülkelerdeki tüm kanserlerin yaklaşık yüzde dördü, virüs veya bakteri enfeksiyonlarından kaynaklanıyor. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde daha yüksek.
Önerilen bu iki önleyici aşının yanı sıra, yoğun araştırmalara konu olan tedavi edici aşılar da var. Bunlardan biri olan terapötik mRNA aşısı, mevcut bir kanser hastalığını tedavi etmek için kullanılıyor. Covid pandemisi sırasında sık sık günde gelen mRNA (haberci ribonükleik asit) aşıları, bilhassa bağışıklık sistemini tümör hücreleriyle savaşmak üzere eğitebiliyor. Bu aşılar, kanser hücrelerini algılamayı ve onları hızlı bir şekilde ortadan kaldırmayı öğretebilir. Bu esnada ortaya çıkan yan etkilerse nispeten zarsız olarak sınıflandırılabilir.
Alman Kanser Bilgi Servisi’nden Susanne Weg-Remers, bu aşının işe yaraması için belirli koşulların yerine getirilmesi gerektiğini belirtiyor: “Mevcut bilgilere göre mRNA aşıları, özellikle de tümör dokusu, örneğin ameliyatla vücuttan büyük ölçüde çıkarılmışsa bir seçenek olabilir. Bu durumda diğer aktif maddelerle birlikte mRNA aşısı, vücutta hâlâ kalabilecek ve nüksetmeye yol açabilecek kanser hücrelerini ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir.”
Bu nedenle mRNA aşılaması, daha fazla hastanın iyileşme şansını artırabilir. Bu yöntem, doktorların terapiyi tümörün bireysel özelliklerine göre uyarlamasına olanak tanıyor. Kansere karşı mRNA aşısı, Sars-CoV-2’ye karşı mRNA aşılarıyla aynı tabana dayanıyor.
Kanser hücreleri genelde yüzeylerinde ya hiç bulunmayan ya da sağlıklı hücrelerde daha az bulunan tipik özelliklere sahiptir. Doktorlar, kanser hücrelerine karşı aşı geliştirirken “tümör antijenleri” olarak adlandırılan bu özellikleri kullanıyor. Hastaya, tümör antijenlerine karşı bağışıklık tepkisini tetikleyen bir aşı uygulanıyor. Amaç, bağışıklık sistemine bu antijenlere sahip hücrelere karşı kendini savunmayı öğretmek. Araştırmacılar, erken klinik çalışmalarda, örneğin malign melanomda (siyah cilt kanseri), terapötik m-RNA aşılaması ile başarılar elde etmeye başladı.
Susanne Weg-Remers, söz konusu aşılara dair çalışmalar hakkında şu bilgileri veriyor: “Malign melanom mRNA terapisi ile ilgili 2024 yılında, bin hastayı kapsayan uluslararası bir klinik çalışma planlanıyor. Bu çalışma, ileride ruhsatlandırma için temel oluşturacak. Araştırmaların odaklandığı diğer kanser türleri arasında bağırsak kanseri ve akciğer kanseri de var. Bunlar, en yaygın kanser türlerinin başında geliyor. 200’den fazla kanser türü ve moleküler özellikleri bakımından farklılık gösteren başka alt tipler var. Tüm bu farklı kanser türlerini bir aşıyla önleyebilecek veya tedavi edebilecek sihirli mermiyi bulmak çok zor.”
Aşının mucize göstermesi beklenmemeli
Kanser Bilgilendirme Servisi’ne göre, sadece Almanya’da her yıl yaklaşık yarım milyon kişiye kanser teşhisi konuluyor. Almanya’da 2021 yılında 230 bin insan, bu hastalıktan hayatını kaybetti.
Bugüne kadar elde edilen tüm başarılara rağmen, araştırmacılar, kansere karşı aşı geliştirme çalışmalarının henüz emekleme aşamasında olduğuna dikkat çekiliyor. İlk sonuçlar, kansere karşı aşılamanın etkili olabileceğini gösterse de standart tedavilerle mukayese edilen yaygın klinik deneyimler henüz mevcut değil.
Ayrıca her hastalığın ve hastanın profilinin kendi özgü olduğu gerçeği de yadsınamaz. Örneğin bir hastadan tümör alınmışsa ve vücutta kalan izole tümör hücreleriyle mücadele edilmesi gerekiyorsa bu, metastaz oluşumuna kıyasla tamamen farklı bir tedavi gerektirir. Weg-Remers, “Kanser tedavisinin, etkili sonuçlar elde etmek için farklı yöntemlerin bir araya getirildiği bütünsel bir terapi olmaya devam edeceğini düşünüyorum” diyor.