DOLAR 36,6044 % 0.03
EURO 39,9605 % -0.09
STERLIN 47,3829 % -0.05
FRANG 41,4360 % -0.11
ALTIN 3.434,39 % 0,10
BITCOIN 82.418,29 3.619

Torosların şairi Çukurova’da hakettiği değeri göremiyor

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
Torosların şairi Çukurova’da hakettiği değeri göremiyor

Torosların şairi olarak anılan Adnan Yücel’in devrimci, umut dolu dünyasını, şiirleriyle verdiği toplumsal mücadeleyi fedakâr eşi Ayşe Yücel ile konuşuyoruz. Kah güldüren kah gözlerimizi dolduran bir ömre sığmayan anıları Ayşe abladan dinlerken sahneler canlanıyor gözümüzde. Bir an oluyor eşsiz bir aşk hikayesi içinde kayboluyor, bir an oluyor eşiyle gittiği bir piknikte, eşini kurtarmak için birkaç belgeyi yırtıp üzerine çiçekli elbisesini serdiği anı veya kimliğinin yanında olmadığı bir gün jandarmaya görünmemek için tuvalette saklandığını dinliyoruz. Adnan Yücel’in paylaşımcı karakterini anlatırken şöyle diyor Ayşe abla: “Öğrencilerini korur, kollardı. Bir gün bakardım evden sobayı almış. Soğukta kalan öğrencilerin evine götürmüş. Bir gün bakardım başka bir eşyamız, ihtiyacı olan bir öğrencisinin evine gitmiş. Adnan Yücel böyle bir insandı…”

Çukurova Bülten Haber Merkezi – Olcay Aytürk

Karayollarında çalışan 8 çocuk babası Mustafa Murat’ın en büyük kızı olarak dünyaya geldiğini söyleyen Ayşe Yücel, şöyle anlatıyor bize kendisini:

“Elazığ’da doğmuş ve evin okuyan büyük kızıydım. Ortaokulda Adnan Yücel ile tanıştım. 1 yıl kadar çıktık ve Adnan ile evlendim. Ve çok mutluyum. İyi ki de evlendim. Adnan Yücel uğruna okulum feda oldu. Malatya’da öğretmen okulu kazanmıştım, oraya gitmem gerekirken Adnan’ın okuması için gidemedim. Adnan’ın bir yıl okuma hakkı elinden alınmıştı, bir yıl da Dersim’e sürgün gitmişti. O sürgün dönemlerini birlikte yaşadık.”

Adnan Yücel ile nasıl tanıştıklarını sorduğumuzda gözleri parlayarak bizi çok etkileyen hikayesini anlatıyor Ayşe abla. Adnan Yücel’in mahallelerine henüz yeni taşındığını ve çok iyi resim çizdiğini duyduğunu ama üzerinde çok fazla durmadığını söylüyor Ayşe abla. Bir gün harita çizmesi için kendisine okuldan bir ödev veriliyor ve aklına Adnan Yücel’in iyi resim çizdiği geliyor. Bunun üzerine kardeşini, komşusu olan Adnan Yücel’e gönderdiğini söyleyerek şöyle devam ediyor:

“Kardeşim, Adnan’ın evinden çok mutlu bir şekilde geldi. Adnan, haritayı çizmiş ve kardeşimi çok sevdiği için ona harçlık vermiş. Kardeşim küçük henüz, Adnan’ın onunla ilgilenmesine ve harçlık vermesine çok sevinmişti. Başka bir gün aniden kapı çaldı, ben üzerime aceleyle şalvarı geçirerek kapıyı açtım ve karşımda onu gördüm. O an ondan etkilendim. Daha sonra öğrendiğime göre, Adnan da beni çok beğenmiş. Adnan’ın kardeşi Kenan da benim sınıfım arkadaşım bu arada. Bir gün okuldayken aniden cebime bir not bırakıldı. Ben o an bakamadım. Öğretmenlere yakalanmaktan korktum. Yakalasalardı aileme söylerlerdi.

Sonra tuvalete gittim ve bir heyecanla okudum notu. Okuduktan sonra yırttım tuvalete attım yakalanmamak için. Yanıt yazmaya da çekiniyordum. Ailem duyarsa beni okuldan alırdı. Bunun üzerine ders çıkışı Adnan yanıma geldi. Ben hem çok heyecanlanmış hem de çok korkmuştum. Bizi yan yana görürlerse ailemin kulağına gider diye. Tir tir titriyordum. Adnan, ‘Bana neden yanıt yazmadın’ diye sordu. Ben biraz çekinerek biraz ürkerek ‘Ailem duyar’ dedim. Bunun üzerine Adnan, ‘Yanıt vermezsen eve kadar gelirim kimseden korkmuyorum’ dedi. Ben de ‘Tamam’ dedim ve ona mektup yazdım. Daha önce kimseye mektup yazmadığım için onun bana yolladığı mektupta yazdığı şeyleri biraz değiştirerek yazdım ve kardeşine verdim notu. Adnan mektubumu alınca gülümsemiş ve çok saf, temiz bulmuş beni. ‘Benim evleneceğim kadın’ demiş. İşte böyle başladı bizim hikayemiz…”

Sürgün dönemlerini beraber yaşadığınızı söylemiştin. Peki daha sonra ne oldu?

Daha sonra Adnan, liseyi bitirdi. Biz de bu arada dini nikahla oturuyorduk. Resmi nikah liseyi bitirdikten, yaşımı doldurduktan sonra oldu. Ben 18’e girdim. Adnan 20’ye girdi ve okulu bitirdiği için köyün muhtarlığında kayınbabam bizim resmi nikahımızı yaptırdı. Bir yıl kadar köyde kaldık. Adnan Yücel, sınavlara giriyordu. Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazandı, 3 ay gitti, kendisine göre olmadığını söyledi ve “haklıyı haksız, haksızı haklı çıkaramam” diyerek bıraktı geldi. Köyde öğretmen olmadığı için ücretsiz 3 ay köyde öğretmenlik yaptı.

Ardından tekrar sınava girdi. Babası, “Askere git gel, al eşini, çık bu evden” dedi. Adnan’da bana,  “var mısın benimle?” dedi. “Varım.” dedim. Ailenin ilk gelini olduğum için bende bilezik, çeyrek, yarım altın çok olunca her yıl birini bozdurdum. Adnan aldı benden, gizlice Elazığ’a sınava gitti. Çok mutlu döndü. Adnan, “Ben Diyarbakır Eğitim’i kazandım, oraya gidiyoruz” dedi. Tabi bizde oraya gidecek para yok. Bilezik bozdurduk, onu okuttuk. Ondan sonra orayı bitirdi. Elazığ Karakoçan Lisesi’ne tayini çıktı. Ama Üniversitedeki hocası ona dedi ki, “Adnancım şiir yazıyorsun, Karakoçan seni barındırmaz. Orada hiç olursun. Boğulacaksan büyük denizde boğul”.

Adnan da istifa etti ve sonrasında Ankara’ya gittik.

“Adana’ya gelmek aklımızda yoktu”

Ayşe ablaya Adana’ya taşınma sürecini soruyoruz. Adana’ya bir etkinlik için giden Adnan Yücel’in televizyonda gördükleri çiçekleri orada görmesiyle bu sürecin başladığını anlatıyor bize. Ayşe abla sözlerine şöyle devam ediyor:

“Adnan’ın dayısı karşıydı bizim Ankara’ya gitmemize. Dayısı, ‘git git, orada anca jilet satarsın’ dedi. Adnan’da ‘jilet de satsam ben Ankara’ya gidiyorum’ dedi. Eşyaları trene verdik, biz otobüse bindik. Adnan’ın liseden Kazım Aydın diye arkadaşı vardı. O bize oradan ev buldu Küçükesat’ta, sağ olsun. Oraya gittik. Adnan istifa ettiği için Özel Yenişehir Koleji’nde öğretmenlik yaptı. Sonra af çıktı. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’ne öğretmen olarak gitti. Çok kısa sürede Adnan orada Müdür muavini oldu. Daha sonra Adnan, gündüzleri okula gidip akşamları saat 16.00’dan sonra Türk Dili ve Edebiyatı Güzel Sanatlar Bölümüne gidiyordu. Daha sonra da sınava girip Ankara Üniversitesi’nde hoca oldu.

Bizim hiç aklımıza gelmemişti Adana’ya gelmek. Adnan’ın hedefinde İzmir vardı. Ama her yerde etkinliklere çağrılıyor, gidiyoruz. O gün çocuklar küçük ‘Adana’ya gideceğim’ dedi. Şubat ayıydı hiç unutmam. Adnan tabi böyle Ankara’dan gidiyor kalın kalın giyinmiş. Atkılar falan. Ayşe diyor bir gittim bir baktım ki herkes kısa kolla geziyor. Bir de diyor beni götürdüler Devlet Su İşleri’nin yatakhanesine. Sabah bir uyandım ki o televizyonlarda gördüğümüz çiçekler hepsi orada. Kendi kendime dedim ki ‘Adnan sen buldun yerini’. Geldiğinde Üniversitedeki Cevap Geray hocası, diyor ki ‘Adnancım burada sınav açılacak, sınava gir kazanırsan öyle istifa et’.

Adnan’da sınavı kazanınca buradan istifa etti ve biz 1989’da Adana’ya taşındık. Ve o gün bugündür buradayız. Genelde Adnan Yücel Torosların şairi olarak bilinir. Aslen Adanalı değil Elazığlı. Ama çok sevmiyordu Elazığ’ı. Kendisi ‘en azından mezarım uzak olsun’ demişti. Adnan’ın bu isteğine rağmen kayınbiraderlerinin cenazeyi zorla götürmeye çalıştıklarını söyleyen Ayşe abla, “Üniversitede onu sevenler cenaze arabasının önüne yattılar. ‘Vermeyiz vermeyiz’ diye. Kayınbiraderim çıkardı silahı pat pat ‘çekilmeyen olursa vururum’ diye aldılar götürdüler. Köyde attılar bir köy mezarlığına. Tabiki sonra yaptırdık. Onun mermer taşına fatiha yazıları yazmadık, istemiyordu. Adnan’ın mezar taşı granitten ve oyulmuş bir resmi var. Ve altına ‘Yer yüzü aşkın yüzü oluncaya dek yaşayacaksın Edo’ diye yazılmış. Hatta yerleştiren çocuk bana dedi ki ‘Ayşe yenge köyde izin vermiyorlar kayınbiraderlerin el koyuyor. Hayır bu yazılmayacak, fatiha yazılacak’ diyorlar. ‘Kesinlikle onları dinlemiyorsunuz’ dedim. Onun varisi benim, eşi benim. Benim dediğim yapılacak. O ne demişse o yazılacak. Çünkü o şiirle parladı.

Hatta bizim Taylan Özgür Yücel diye 10 yaşında  bir oğlumuz vardı. Ankara’da trafik kazası geçirdi. Karşıyaka’da yatıyor. Onun mezar taşına da dini söylemler yazdırmadı. Onun mezar taşında ‘Bir tohum ektik toprağın rahmine, belki yeşerir büyür’ diye yazıyor” sözlerine yer verdi.

Kalıplara sığmayan kadın: “Ayşe Yücel”

Adnan Yücel, hayatını kaybettiğinden bu yana unutulduğunu düşünüyor musun?

“Kendisinin çok güzel bir sözü vardı ‘Ayşe’ derdi ‘ben öldüğümde sadece bedenim yok olacak. Ben ölmeyeceğim. Ben sadece beden olarak yokum’. Ve gerçekten öldükten sonra İstanbul’da bir etkinlik düzenlendi. Bir gittim on bin kişi var. Halaylar çekildi. Hiç unutamıyorum. Beni anons ettiler bir çıktım. Öğrenciler beni görmek için beklemişler. Bir de stand kurdular. İmzalı kitaplar için. Ve sahneye çıktığımda gördüm ki  Adnan Yücel ölmemiş aramızda ve korkunç bir izdiham var. Kitaplar bitti, yok satıyor. İzmir’den davet ettiler, gittim. Hatay’dan fahriyelik ünvanı vereceklerdi, gittim. Orada beni sahneye konuşma için çağırdılar elime kağıt verdiler. Ben kabul etmedim. Ben öyle kalıplara sığan biri değilim. Içimden geldiği gibi konuştum. Bu ödülü ben isterdim ki Adnan Yücel alsın, ben değil. En azından yaptıklarının karşılığını görürdü. Çok mutlu olurdu.

Lütfen şairlerimiz, yazarlarımız ölmeden önce böyle bir güzellik yaşatın onlara. Görsünler neler yaptıklarını. Biraz bunları onore edin. Adnan ölmek üzereyken kanser olduğu biliniyordu. Üniversitedeki öğrencileri Amfide çok güzel bir etkinlik düzenlediler. Adnan Yücel’e bir tek o nasip oldu. Adnan Yücel, bunu gördüğünde ‘içim rahat’ dedi. O etkinliği görebildi ama ben isterdim ki diğerlerine de şahit olsun.”

“Bunlar, beni çok incitiyor…”

Ayşe Yücel, Adana’da belediyelerin Adnan Yücel’in adını yaşatmamasına üzüldüğünü dile getiriyor. Adana’da kültür sanatın öncüsü olan Adnan Yücel’e değer verilmemesine dair tepkisini şöyle dile getiriyor Ayşe abla:

“Ne yazık ki ben Zeydan Karalar ve Soner Çetin ile birebir konuştuğum, imzalı kitap götürdüğüm ve ricada bulunup Adnan Yücel’in adını bir kütüphaneye, bir caddeye, bir sokağa, bir çocuk parkına, bir müzeye herhangi bir yere verilmesini istediğim halde hâlâ hiçbir girişim olmadı. Bunu istedim çünkü Adnan Yücel, Torosların şairi olarak anılıyor. Adanalı olarak anılıyor. Kimse Elazığlı olduğunu bilmiyor. Bir gün, Ankara’dan  bir yayınevi telefon açtı. “Elazığ’da bir etkinlik var gider misin?” diye. “Giderim tabi orası benim şehrim dedi.” Adnan. Yayıncı da ‘Aa sen Adanalı değil miydi? Torosların şairi değil miydin? ‘diyor. ‘Yok’ dedi Adnan, ‘Aslen Elazığlıyım ama ben 18-19 yaşımda çıktım oradan’. Ben de 17 yaşında çıktım oradan. Biz 35 yıldır buradayız. Bilfiil sanatı Adana’ya getiren Altın Koza ile olsun kültür faaliyetleri ile olsun öncülük yapan Adnan. Söylem Dergisi’nin kurucusu Adnan Yücel. Yön Dergisi’nin kurucusu Adnan Yücel. Buralarda o kadar emeği var ki ben çok üzülüyorum. Ne bir yerde bir büstü heykeli var ne bir yerde ismi var. Bunlar beni çok incitiyor eşi olarak.”

Adnan Yücel, nasıl bir şairdi?

Adnan Yücel, bir günde kitap yazan biri değildi. Adnan, bir kitabı neredeyse bir iki yılda tamamlardı. Şimdi birkaç günde kitap yazıyorlar, incelemiyorlar bile, sonra şairiz diye ortaya çıkıyorlar. Ne yazık ki onların kitapları daha çok satılıyor. Ben anlamış değilim.

Adnan Yücel’in çok mücadeleci bir ruhu vardı. Adnan Yücel, örneğin bir sohbet sırasında konuşulan bir kelimeyi alır, bir yere not ederdi. Eve gelirdi onu genişletene kadar kaç kağıt yırtıp atardı. Karşısındakinin mücadelesini yazardı kendi verdiği mücadelesini yazardı. O kitaplar kolay çıkmadı. Yeri geldi çok ağladı şiir yazarken. Mesela Filistin Yarası diye bir şiiri var. Filistin’de çocuklar ölürken Adnan Yücel, ‘içim parçalanıyor, sanki içimdeki insanlar gidiyor, bir bir çocuklar gidiyor’ derdi.

Ankara’da öldürülen bir yoldaşımız vardı. Adnan,  ‘Taylan Özgür gitti ama bin Taylan Özgürler var aramızda, sizler benim için birer Taylansınız ‘dedi. Ve Adnan o zaman daha üniversitedeyken ‘Bir gün çocuğum olursa adını Taylan koyacağım’ dedi. Doğum yaptığım gün beni bıraktı, koştu Nüfus Dairesi’ne. Çünkü annesi demişti ki oğlan olunca babamın adı İsmail koyacağım diye. Adnan gitti, günü gününe koydu Taylan Özgür ismini. Çıktı geldi. Kaynanam ‘İsmi koydunuz mu?’ diye sordu. ‘Koydum’ dedi Adnan. Tabi araları açıldı biraz. Ama ne yazık ki 1982 Temmuz’unda trafik kazasında kaybettik oğlumuzu ve onun üstüne Adnan, ‘Montaigne’le Ölüm Söyleşileri’ şiirini yazdı ve çok muhteşem bir şiir oldu.

Adnan büyük bedeller ödedi. “Ateşin ve Güneşin Çocukları” şiirinde Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM)’ nde yargılandı. Neredeyse 6 ay kaçak sürgün yaşadı.  Kendisi direkt gitti teslim oldu. “Ben geldim, aranıyorum” diye. Yayıncısı dedi “Gitme, polisler işkence yaparlar sana.” Bir gün geldi yayıncısı gece aldı götürdü Adnan’ı.

Adnan Yücel’i anlatmak yetmiyor, Adnan Yücel’i yaşamak lazım. Onun nasıl güzel, vefalı bir insan olduğunu ne kadar içten olduğunu, ne kadar fedakâr olduğunu… Öğrencilerine ve maddi manevi ihtiyacı olanlara nasıl destek olduğunu… Bunları görüp yaşamanız lazımdı ki Adnan hocayı anlayabilesiniz. 23 yıl oldu vefat edeli. Bugün çıkıp gelse yine Adnan Yücel ile evlenirdim. Bir şair eşi olmak kolay değildi. Çok zor. Adamın yüzünü göremiyorduk. Eve gelen misafirleri ağırlamaktan sırtımız düzelmiyordu. Bir bakarsın çat kapı misafir getirmiş ‘hadi yemek hazırla’.

‘Benim senin gibi bir eşim olmasaydı Adnan Yücel olamazdım’ derdi.

‘Ben senin sırtına basarak yükseldim’ derdi.  Yapmak istediği her şeyi yaptı, yaşamak istediği her şeyi yaşadı.

“Ben Adnan Yücel’in ayaklı ansiklopedisiyim” diyen Ayşe ablaya bize verdiği bütün bilgiler için buradan bir kez daha teşekkür ediyoruz.

Erciş Haberleri
deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu veren siteler